Sağlık Sorunlarının Değerlendirilmesinde Seçilen Birimler
CERRAHPAŞA ATATÜRK HAFTASI
Tıp Eğitimi Semineri – 20 Mayıs 1981
Prof. Dr. Uğur Derman
Cerrahpaşa Tıp fakültesi Öğrenci Bürosu Yöneticisi
Bir ülkede tıp eğitimi programı yapılırken, o ülkenin sağlık konularındaki öncelliğinin önemine benden önceki konuşmacılar değindiler. Tıp eğitiminin amacı ülkenin sağlık sorunlarını çözecek, kurumlarını yönetecek ve yönlendirecek hekimleri eğitmek olduğuna göre bu sorunların berrak bir şekilde ortaya konması gerekir. Sağlık kurumlarımızın gücünü, aracını ve eksiklerini doğru bir şekilde ölçmemiz gerekir. Bir ölçü söz konusu olduğunda da bu ölçünün değişkenlerden en az etkilenecek bir birim ile yapılması gerekir. Her ülkenin farklı sosyal yapısı, alt-yapı kaynakları sorunlarındaki özellik ve öncelikleri etkilemektedir. Bu nedenle sorunların değerlendirilmesinde bazı ülkeler için yeterli anlam birimler, diğerlerinde aynı ağırlıkta bir anlam taşımazlar.
Ayrıntılı birimler:
Bazı konularda açıklık için birimde ayrıntı gereklidir.
Örnek 1:
Tıp eğitiminden bir örnek verelim. Hemen hemen fakültelerin programlarının hepsinde toplam 80 saat teorik derse, 40 saat laboratuvar gibi birimler vardır. Teorik ders açısından oldukça açık bir değer taşıyan bu ölçü, laboratuvarlarda ise öğrenci sayısından çok etkilenecektir. O nedenle laboratuvarda ‘her öğrenci 80 ayrı camı yarımşar saat inceler’ gibi ayrıntılı bilgi ancak açıklığı sağlayabilir. Bu konudaki örnekleri sağlık sorunları için de çoğaltabiliriz
Örnek 2:
Sağlık Bakanlığı’nın kullandığı istatistiklerden biri de bir ilde nüfus başına düşen hasta yatağı sayısıdır. Bu birim o illerin sağlık kurumu gücü ve il halkının imkanları olarak değerlendirilmektedir: Yanlış bir ölçüdür. Bu birim ancak bir ilin hastanelerinde başka illerden gelenler yatmasa idi geçerli olabilirdi. Hepimiz biliyoruz ki büyük illerimizin hastanelerindeki yatakların yarısından fazlası diğer illerden gelen hastalar ile doludur. Demek ki bu birim belki o ilin sağlık kurum gücünü gösterir ama o ilin halkına verilen sağlık hizmetini kesinlikle ölçemez.
Örnek 3:
İlginç bir örnekte pratisyen – uzman oranı ve hangisinde daha çok gereksinim olduğu konusunda verilebilir. Herhangi bir araştırmaya dayanmadan ülkemizde de daha çok pratisyen hekime ihtiyacı olduğunu uzmanların sayısının ise yeterli olduğu söylenmektedir. Bu kararı verirken eş becerili bir küme ile (pratisyenler) ile farklı becerili bir kümeyi (farklı dallarda uzmanlar) oranladığımıza dikkat etmelidir. Yıllar önce yalnız dört uzmanlık dalında başlayan uzmanlaşma bu dört dalın gelişmesini sağlamış, diğer dallar ise özellikle patoloji, biyokimya, radyoloji, anesteziyoloji aynı sayısal gelişmeyi gösterememiştir. Hakikatte ülkemizde bu son saydığımız dallarda uzman ihtiyacı bence pratisyen hekim ihtiyacından çok daha öndedir. Bu örnek te gösteriyor ki bazı konularda birimin ayrıntısı belirtilmez ise ölçüden sağlanan bilgi yanıltıcı olabilir.
Statik birimler yerine dinamik birimler:
Bir bölgenin, ilin sağlık sorunları ve sağlık hizmetlerindeki gücünü belirtmede hasta yatağı klasikleşmiş bir birimdir. Bu birim statik bir birimdir. Önemli olan kaç hastanın bu yataklardan faydalandığıdır. Bu da kurumun yerleştirilişi, hekim kadrosu, araç-gereç ile ilgilidir. Bir kurumda hangi tür kaç ameliyat gerçekleştirildiği, polikliniklerinde kaç kişinin muayene edildiği ve kaç kişisin taburcu edildiği gibi birimler esas değerin ölçüsü dinamik birimlerdir. Güncel konulardan zorunlu hizmeti ele alırsak her köye veya kırsal bölgeye bir hekim yollama amaç ve sağlık hizmeti ölçüsü alınırsa bu da statik bir birim olacaktır. Görevlendirilecek hekimin oradaki sağlık sorunlarından kaç tanesini çözebileceği, günde kaç saatlik bir mesai yapacağının birim olarak alınması ise dinamik bir yaklaşımdır. Biraz önce ele aldığımız uzman/ pratisyen konusunda da bu hekim tipinde yalnız sayıların söz konusu edilmesi statik birimler iken, dinamik birimler olarak sağlık sorunlarında bu grupların bilgisini gerektiren konuların yoğunluğunun da hesaba katılması (şu kadar kanser konan hastaya şu kadar onkolog) gibi ölçüye dinamik karakter getirecektir. Unutulmaması gereken çok önemli bir hususta sorunların tipleri, amacı, belirleyen konudur ve aradaki basamakları kaynak ve amaçtan kopuk birimlerle değerlendirmek yanlıştır.
Birimlerin dinamik karakteri yanında sağlık konularında bir başka özelliğe dikkat edilmelidir. Hızla gelişen tıp bilimi ve araçlarının, sorunları hızlı bir şekilde değiştirdiği tıp eğitiminde akılda tutulmalıdır. Bu eğitim bir defa yapılacağına göre hangi zamanı hedef almalıdır. Muhakkak ki günlük sorunlar günlük yaşamda çok çarpıcıdır, ama sadece günlük sorunların çözümünü öğreten bir eğitim yeterli midir? Bugün tıp fakültesine başlayan bir öğrenci 6 yıl fakülteden sonra, uzmanlaşacak ise 4 yıl eğitim görecektir. Bir hekimin hizmet süresini de 30 yıl kabul eder ve bu sürenin ortasını, veya olgun hizmet zamanını ele alırsak bugünkü programın 25 yıl sonra hekimlerimizden beklediğimiz bilgi düzeyinde olması gerektiği anlaşılır. Bir başka deyimle 25 yıl sonra bize bakacak hekimin (ki bu salonda bulunan çoğumuzun talebelerimizin yardımına ihtiyacımız olacağı zamandır) bilgisinin ne düzeyde olmasını istiyorsak şimdiki tıp eğitimi programımızı buna göre ayarlamalıyız. Başka bir açıdan yaklaşımla: Dünyada hastalıkların çok büyük bir kısmı ülkeler arasında farklılık göstermez ve demek ki ana sağlık sorunu farklı değildir. Sorunlardaki farklılık geri kalmış programlama ve kurumların doğurduğu farklardır. Herhalde eğitiminin bu geri kalmış düzeye göre ayarlanması vahim bir hata olur. Eğer öğrencilerimiz bu düşük seviyeye ayarlı bir eğitim görürlerse kurumların çağdaş seviyeye gelmesi nasıl mümkün olacaktır.
Konuşmamı bitirirken ülkemizde sağlık sorunlarında esas açığın verimsiz çalışmada ve bununda nedeninin uzmanlık dalları arasında dengesizlikten kaynaklandığını vurgulamak isterim. Çağdaş sağlık hizmetleri ancak tam teşekküllü (değişik uzmanlık dallarından 7-8 hekimi ve en az 200 yatağı bulunan) hastanelerde verilebilir. Ülkemiz 50 km çapında bölgelere ayrıldığında 120 bölge ve nüfus yoğunluğuna göre bir bölgede birden fazla böyle merkez düşünüldüğünde 200-250 yukarıdaki anlamda sağlık kuruluşu ilk hedef olmalıdır. Türkiye haritası incelendiğinde bu sayıda merkez ve yatağın esasen bulunduğu ama birkaç dalın dışında uzman bulunamadığından akıl edilemeyecek derecede düşük verimde çalıştığı gözlemlenecektir. Bu veriye büyük 5-6 ilimizin dışında sağlık kuruluşlarını yakından bilenler şahittir. Bu konuşmamla ‘Bize neden uzmanlık dallarını ilgilendiren konuları okutuyorsunuz, sadece ülke sorunları ile ilgili dersleri öğretin’ diyen öğrencilerimize farklı ve ikna edici bir görüş sunduğumu ümit ederim.