CUMHURİYET
2 Mayıs 1988
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Uzman Hekim Açığımız
PROF. DR UĞUR DERMAN, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Tıbbın bugünkü gelişmesinin gereği, uzmanlık kadroları, mezunların yüzde 70’ini alabilecek sayıya yükseltilmelidir. Bu yapılırken özellikle sayıca eksik dalları dikkate almak, hekim gücümüzün verimi için şarttır. Bu artışı bir anda yapmanın da bazı sakıncaları vardır. O durumda· bu kadroların eğitimi yetersiz ve eksik, kalabilir. Bu nedeni artış yıllar içinde derece derece yapılmalıdır.
Son 40 yıldaki teknoloji patlaması sonuca yüksek bir ivmeyle büyüyen tıp bilimi, hekimliğin dalları açısından önemli değişiklikleri de birlikte getirmiştir. Yüzyılın başında bir hekim sağlıkla ilgili bilgilerin tümünü bilebilir ve uygularken, yazımızın konusu olan sorun da yoktu.
Hekimlik mesleğinde ilk görev kademelenmesi genel dahiliye, genel cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum, çocuk hastalıkları ana dalları olarak ayrılırken; böyle bir uzmanlık kazanmayanlar da pratisyen hekim görevini üstlenmişlerdi.
Yüzyılın ortasında teknolojinin parlaması, ayrı bir uzmanlık gerektiren laboratuvar dallarının da ortaya çıkmasına; bunun yanında genel klinik uzmanlıklarının da tek organ ya da hastalık grupları ile sınırlayan dallara ayrılmasına yol açmıştır. (Radyoloji, mikrobiyoloji, patoloji, göz, kulak-boğaz, ortopedi, nöroloji, psikiyatri, kan, böbrek, kalp hastalıkları, kanser uzmanlıkları gibi.)
Teknoloji atılımını yapmış, belki de daha önemlisi “plan yapma” kavramı gelişmiş ülkeler, bu gelişmeye uygun ayarlamaları uygulamış ve sağlık hizmetlerindeki “işlevsel” akışı yoluna oturtmuşlardır.
Sayısal dengesizlik…
Ülkemizdeki durum nedir? Şimdi bu duruma bakalım: Büyük gelişmeler, doğru hamleler olmuştur. Ancak bir dönem doğru olan değer ve hesapların, zaman içinde değişmesi gerektiği ya hiç anlaşılamamış ya da geç anlaşılmıştır. Kısacası sağlık hizmetinde gelişmiş ülkelere ayak uydurmak için ayarlamalar yapılamamıştır. “Plan yapma”yı sevmeyişimiz, sayılara-birimlere önem vermeyişimiz hizmette verim kaybına neden olmuştur; halen de olmaktadır. Türkiye’de hekim gücü açısından en büyük açık uzmanlık dalları arasındaki sayısal dengesizliktir. Yeterli pratisyenimiz, yeterli genel cerrah, kadın-doğum ve çocuk uzmanlarımız vardır. Laboratuvar ve klinik yan dal uzmanlarımızın sayısı ise çok azdır. Bu dengesizlik, öbür uzmanlık dallarının verimini de büyük ölçüde düşürmektedir.
Gelişmiş ülkelerde bugün tıp fakültelerinden Sonra uzmanlık eğitimine devam edenlerin oranı yüzde 70’ten yüzde 90’a değişmektedir.
Bizde ise yıllar öncesinin 1/1 değeri halen pratisyen/uzman oranı için uygun sayılmaktadır: Daha da önemlisi, bu çok kaba ölçeğe bakarak farklı uzmanlık dallan arasındaki dengesizliği gözden kaçırıyoruz.
Ayrıca gelişen eğitim, iletişim ve ulaşım sonucunda bugün toplumda hastalık karşısında bir uzmana başvurma istemi ve olanağı gittikçe artmaktadır. 9-10 yıl·önce bir grubun savunduğu, ‘‘Bize çıplak ayaklı doktor lazım’’ sloganı bu fikrin doğduğu Çin’de bile çökünce duyulmaz olmuştur, ama Türkiye’mize en uygun, en yakışan ve en verimli olacak sağlıktaki insan gücü planı da yapılmamıştır.
Dengesizlik bir yıl sonra büyüyecektir
Yukarıda özetlediğimiz bugünkü eksik ve dengesizlik, bir yıl gibi kısa bir süre sonra karşılaşacağımız bir olgu ile büyüyecektir. Bu sorun için acilen önlem planı hazırlanmalıdır. 1989’da Türkiye’de tıp fakültelerinin yıllık mezun sayısı 3 binden 5 bin 500’e sıçrayacaktır. (Fakültelerdeki bu kontenjanın fazla oluşunu ve nitelikli eğitimi zorlaştırdığını, ayrı bir konu olduğu için bu yazıda tartışmıyorum.) Bu sayıya karşılık yıllık toplam uzmanlık kadroları 800 dolayındadır.
Hesap apaçık ortadadır: Hızla planı yapılmaz ve önlemleri alınmazsa, çağdaş sağlık hizmetine uygun olmayan birçok diplomalı, ama verimsiz genç hekimimiz yığılacaktır.
Kadrolar arasında kaydırma yeterlidir
Tıbbın bugünkü gelişmesinin gereği, uzmanlık kadroları, mezunların yüzde 70’ini alabilecek sayıya yükseltilmelidir. Bu yapılırken özellikle sayıca eksik dalları dikkate almak, hekim gücümüzün verimi için şarttır. Bu artışı bir anda yapmanın da bazı sakıncaları vardır. O durumda bu kadroların eğitimi yetersiz ve eksik kalabilir. Bu nedenle artış yıllar içinde derece derece yapılmalıdır.
Düzeltmenin ilk meyveleri alındığında, sistem kendi kendini doğurduğundan, denge hızla düzelecek ve verim artacaktır.
Kaldı ki yeni uzmanlık kadroları, oluşturulması gerekli yeni kadrolar olmayacaktır. Bu nedenle mali bir yük de getirmeyecektir. Çünkü mezunlardan uzmanlık kadrosuna giremeyenleri zorunlu hizmete gönderirken esasen her birine kadro verilmektedir. Bugün zorunlu hizmetin pratisyen bölümünde fazlalık oluşmuştur; gelecek yıl, bu fazlalık iki katına çıkacak ve bu hizmet “astarı yüzünden pahalı” bir duruma gelecektir. Görüldüğü gibi düzenleme için sadece kadrolar arasında bir kaydırma yeterlidir.
Kısa süredeki icraatından, yeniliğe ve sayısal verilere dayalı önerilere açık olduğunu gördüğümüz Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Sayın Akarcalı’nın, sağlık hizmeti dengesini düzeltecek ve verimi arttıracak bu konu ile de ilgileneceğine inanıyorum.
