Tıp’ta Eğitim ve Bilim Geleceğimiz

CUMHURİYET

27 Mayıs 1988

ARADA BİR

Tıp’ta Eğitim ve Bilim Geleceğimiz

PROF. DR UĞUR DERMAN, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

‘Tıp’ sözcüğü ilk anda toplumda sağlık-hastalık, hasta-hekim, hastane-ilaç, belki de yaşam-ölüm sözcük çiftlerini çağrıştırmaktır. Gerçekte, tüm mesleklerde olduğu gibi tıp mesleğinde de gözle görünür bu hizmetlerin yanında toplumun dikkatini çekmeyen bir temel bulunmaktadır. Bir mesleğin eğitimi, araştırma ve geliştirilmesi o mesleğin temelidir. Hizmetin bu bölümü eğitim kurumları ve üniversitelerin ana görevi ve varoluş nedenidir. Gelecek kuşakların yetiştirilmesini sağlayan bu işlevde zayıflama, er geç toplumun daha çok ilgilendiği sonuç hizmetin de bozulmasına yol açar. Bu nedenle devletin planlama kurumları, eğitim ile ilgili yöneticileri ve meslek kuruluşları o mesleğin ‘geleceği’ anlamına gelen “eğitim ve bilim” kaynaklarına özen gösterme ve güçlenmelerini sağlamakla yükümlüdürler. Sözünü ettiğimiz bu hizmet türünün niteliği eğitici kadroların niteliği ve niceliğine bağlıdır.

YÖK yasası ile tıpta olduğu gibi öbür fakültelerde de eğitici kadroların kendi kurumlarında yükselme güvencelerinin ortadan kalkması, esasen ekonomik çekiciliği hiç olmayan bu kadrolara istemi en aza indirgemiştir. Üniversitelerin bu konudaki uyarıları ise beklenen etkiyi sağlayamamaktadır. Bugün için yıllar öncesinin birikimi ile yürütülebilen eğitim ve tek-tük araştırmanın geleceği bu gidişle çok karanlıktır. Tıp dalında ise “Mecburi Hizmet Yasası” bu olumsuzluğa ‘tuz-biber’ ekmiştir.

Bugün tıp fakülteleri ve öbür eğitim hastanelerinde gerek eğiticilerin gerekse eğitim ve bilimsel düzeyin geleceğini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Yedi yılını dolduran “Mecburi Hizmet Yasası” bugünkü durumuyla devam ederse tıpta eğitim düzeyi ve bilimsel üretim çökecektir.

Ülkemizde hekimlerin pratisyen olsun, uzman olsun dağılım bozukluğunu düzeltmek amacıyla ivedilikle yürürlüğe konan “Mecburi Hizmet Yasası” sağlık hizmetindeki insan gücü basamaklarından birini unutmuş ya da dikkate’ almamıştır. Kaldı ki bu basamak, tıptaki geleceğimizin temeli olması bakımından en önemlisidir. Kamudaki yerleşmiş deyimiyle ‘Başasistan’ olarak anılan bu uzman kademesi, tıp fakültelerinin öğretim üyesi, eğitim hastanelerinin ise şeflerinin kaynağı ve adaylarıdır. Yasadan önce uzmanlık eğitimleri sırasında çalışkanlıkları, araştırmaya yatkınlıkları, eğiticiliğe hevesleri ile dikkat çekenler, yetiştikleri kurumların gelecekteki eğiticileri olarak seçilir ve yerleşirlerdi. Bu işleyiş yöntemi eğitim kurumlarındaki araştırma, eğitim ve bilimselliğin devamlılığını ve dolayısı ile düzeyini de sağlardı. “Mecburi Hizmet Yasası” ise bu kurumlara bir kontenjan tanımaksızın yetişen uzmanların tümünü, özellikle küçük illerimize dağıtmaktadır. Uzmanların yurdun az gelişmiş bölgelerindeki devlet hastanelerine dağıtılmaları gerçekte sağlık hizmeti açısından bu yasanın en yararlı bölümü olmuştur, ancak zararları hiç düşünülmemiştir. Tıp eğitiminin uzunluğu dikkate alındığında bir hekim ancak 30-32 yaşında uzman olabilmektedir. Gönderildikleri bölgelerde yeni bilgileri sayesinde tutunan bu hekimler ayda 1-2 milyon TL gelir sağlayabilmektedir. İki yıllık bir ayrılık ve değişen yaşam koşullarından sonra bu uzmanların pek azı ayda 200-300 bin TL maaşlı uzmanlık kadrolarına dönüş yapmaktadırlar. İşte bu açık ve anlaşılır nedenlerle eğitim kurumları yetiştirdikleri elemanların en iyilerini kurumda tutamamakta, kaybetmektedirler. Özellikle araştırmada devamlılık sağlanamamakta ve eski araştırma grupları da birbiri ardından çözülmektedir. Mecburi hizmetin gözle görülmeyen en önemli zararı ise eninde sonunda bir adçekme (kura) sonucu atanacaklarını bilen ve akademik kadroları artık çekici bulmayan hekimlerin ‘Hizmet Yarışı’nı bırakmış olmalarıdır. Böyle bir yarışı kazanma ya da kaybetmelerinin sonucu etkilemeyeceğini, kura şansının daha önemli olduğunu gören asistanların verdikleri hizmetin de eskiye oranla bozulduğu ortadadır.

ÇÖZÜM:

Eğitim kurumlarının da kamu kurumu olduğu, hatta en önemli kamu hizmetini verdikleri anımsanmalıdır.

“Mecburi Hizmet Yasası” yapılırken eğitim kurumları sanki kamu kurumları değilmiş ve kamu hizmeti yapmıyorlarmışcasına hesap dışı bırakılmışlardır. Bu tutuma, bu kurumların gelişmiş bölgelerde yerleşmiş olmaları ya da hasta bakımının esas amaç sayılıp eğitim ve araştırmanın önemsenmemesi neden olmuştur. Ancak ilk bakışta kötü sonuçları duyumsanmayan bu yolun gelecekte ne tür bir çöküşe yol açacağını görmenin ve önlemini almanın zamanı gelmiştir, geçmektedir. Eğitim ve araştırmanın zayıflamasının o mesleğin tüm görünür görünmez hizmetinde bir çöküş yapacağını tekrar vurgulamak isterim. Çözüm ise esasen kamu kuruluşları olan bu eğitim kurumlarına, yetiştirmiş oldukları uzmanların belirli bir oranını kendi kurumlarında tutabilme hakkının tanınmasıdır. Başka bir deyişle kurumlarınca seçilen bu eğitici adaylar mecburi hizmetlerini yetiştikleri kurumda yapabilecek, araştırma gruplarının sürekliliğini sağlayabileceklerdir. “Mecburi Hizmet Yasası”nın gerekçesi verimli bir hizmet almak olup cezalandırma olmadığına göre bu çok basit değişikliğin yasa ile çelişir hiçbir yanı yoktur ve tersine gerekçesine çok uygundur.

Tıp’ta Eğitim ve Bilim Geleceğimiz

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.