“Tam Gün Yasası Erken atılmış bir adımdır, getireceği yarar yükleneceği maliyeti karşılamayacaktır’’

“Tam Gün Yasası Erken atılmış bir adımdır, getireceği yarar yükleneceği maliyeti karşılamayacaktır’’

Prof. Dr. Uğur Derman / Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi

Aydınlık Gazetesi / 13 Temmuz 1979

Tam Gün Yasası ile ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Hastanesi Onkoloji kürsüsü Profesörü Dr. Uğur Dermanın gazetemize verdiği demeci yayınlıyoruz.

KORHAN ATAY

Herhangi bir konuda bir karar alınırken o konu için kesin amacın iyice tarif edilmesi ve bu tarife göre de bu amacın saptanması gerekir. Herhalde Tam Gün Yasası’nda en önemli amaç Türkiye’ deki sağlık hizmetlerini daha iyiye yöneltmek ve eksiklerini tamamlamak olmalıydı.

TEMELDE BÜYÜK BİR ORGANİZASYON AKSAKLIĞI YATMAKTADIR

Üniversite hastanelerinin toplandığı büyük kentleri aldığımız zaman, şöyle ilginç bir durum ortaya çıkıyor. Sağlık hizmetleri veren kuruluşlarda esasen bu yasa çıkmadan öncede bir tek boş yatak bulmanız mümkün değildi. Bu nedenle buradaki sağlık hizmetlerinin aksamasının nedeni esasta organizasyon bozukluğu ve özellikle laboratuvar, röntgen gibi gittikçe önem kazanan çağdaş yöntemlerin 24 saat hizmete kazandırılamaması, bu konudaki mütehassıs hekim arkadaşların diğer klinik dallara oranla sayıca çok az olması Bu bakımdan günlük hizmette bir bekleme zamanının kaybolmasıyla ilişkili. Bu alt yapıyı düzeltmeden, bu kuruluşlara daha fazla vakit veren hekimleri doldurarak sağlık hizmetlerinin nasıl düzeleceğini anlamak mümkün değil. Hatta biraz ters bir etki de gösterecektir. Çünkü dışarda özel muayenehaneye müracaat ederek özel hastanelerde bakımı tercih eden kimseler şimdi tam gün nedeniyle hastanede kalan hekimlere muayene olmaya başlayacaklar, hastane içine müracaat artacak, belki de bu yasadan sonra tercihli hastaların yatma oranı artarak, daha önce özel muayenehaneye ekonomik nedenlerle gidemeyip hastaneye müracaat eden poliklinik hastalarının bu sağlık hizmetlerinden faydalanma oranı düşecektir.

Kırsal kesim ise bundan çok daha farklı bir durum gösteriyor. Zaten yasayı koyanların en çok savundukları şey doğuya çok daha fazla hekim sevk edebilmek oldu. Ama bu yasanın özelliğinden değil, doğrudan doğruya buradaki hekim arkadaşlara daha yüksek ücret ödenmesinden. Yani bu yasa hiç konmasa, daha fazla ücret verilse zaten buradaki kadrolar doldurulabilecekti. Bir diğer nokta ise yasanın ilk çıkışında en çok üstünde durulan sorun, küçük kentlerde devlet hastanelerinin yataklarının büyük kısmının boş kalması ve burada hizmetlerin yayılmaması. Bunu yakın bir denetimle düzeltmek mümkün mü? Bir önceki kanunda hekim arkadaşlara siz hastaneye hasta yatırmayın diye bir vahiy yoktu. Bu oradaki arkadaşların seçtikleri bir yoldu belki. İkincisi yatakların boş kalmasını sadece hekimlerin kötü niyetine yüklemek doğru değil. Büyük kentlerdeki laboratuvar, röntgen gibi modern araç ve gereçlerin bu yerlerde yeterli sayıda olmaması nedeniyle, hekim modern hastaneden beklenen hizmeti veremez ve yatakları dolduramaz.

Görüyoruz ki temelde “büyük” bir organizasyon aksaklığı yatmaktadır. Kademe kademe, bu hizmetlerin o düzeltilmesi şarttır. Ancak bütün bu kademeler düzeltildikten sonra hekimin hastanede tam gün çalıştırılması varmak istediğimiz en ideal ve en ileri noktadır.

KANUNDA ÖNCELİK SIRASI KARIŞTIRILMIŞTIR

Ama bu kanunda ben öncelik sırasının karıştırılmış olduğunu görüyorum. En ileri noktaya aradaki hiçbir basamağa hazırlık yapmadan, bu organizasyonu düzeltmeden atlanmaya çalışıldığını görüyorum. Benim esas üzüntüm, bu yasanın getireceği takım aksaklıkların toplumda, bu konuda derin tecrübesi olmayan kimselerde tam gün yanlışmış gibi bir anlayışın doğmasındandır. Bir an için Tam Gün Yasasından uzaklaşırsak, Türkiye’nin bugünkü esas sağlık hizmetlerindeki aksamasını dikkate alırsak, bu yasanın düzeltmeye çalıştığı noktadan çok daha farklı bir görünümle karşılaşırız.

TÜRKİYE İÇİN BUGÜN ESAS SORUN KORUMA SAĞLIK HİZMETLERİNİN SAĞLANAMAMIS OLMASIDIR

Türkiye için bugün esas önemli problem hâlâ birincil sağlık bakımı veya birincil sağlık hizmeti denen toplum sağlığı ve koruma sağlık hizmetlerinin belirli bir standarda oturtulamamış olmasıdır. Daha bu basamağı aşmadan, doğrudan doğruya tedavi kurumlarına yönelik ve çok pahalı bir sağlık hizmetine girmek benim açımdan pek de akılcı bir yol olarak görünmüyor. Bence bir yıl içinde, Tam Gün Yasasının getireceği mali yükü, doğrudan doğruya bir standart aşılama kampanyası, ve bu aşı yapan kuruluşlarımızın faaliyetini düzenlemeye harcamış olsaydık, bir yıl sonunda sağlayabileceğimiz başarı herhalde Tam Gün Yasasında on yıl sonra sağlayacağımız başarıdan çok daha fazla olacaktı. Bir de çağdaş tıbbın tedavi kuruluşlarının artık doğrudan doğruya hastane içinde yapılması gereğini kabul etmek lazım. Bu tabii ilke olarak tam gün çalışmaya paralel bir görünüm ortaya getiriyor. Fakat bu noktada bu sağlık kuruluşlarının devletçe düzenlenen sağlık kuruluşları mı olacağı, yoksa özel sağlık kuruluşlarının da bugün olduğu gibi aynı paralelde yürüyüp yürümeyeceğine bir kesin karar getirmemiz lazım.

BUGÜN DEVLETE BAĞLI SAĞLIK KURULUŞLARI DOKUZ AYRI BAKANLIĞA BAĞLIDIR

Bugün devlete bağlı sağlık kuruluşlarının dokuz ayrı bakanlığa bağlı olduğunu düşünürseniz, verim bakımından da ne kadar büyük aksaklıkların olabileceğini görmek mümkün. Küçük bir kentte bile 4-5 ayrı bakanlığa bağlı sağlık kuruluşlarını görmek mümkün. Bu kuruluşların birinde bir dalın mütehassısı varken, diğerinde başka bir dalın mütehassısının olduğunu görüyoruz. Sırf bürokratik birtakım engeller yüzünden bu kentte bir grup vatandaş bu hizmetlerden faydalanırken, diğer vatandaşlar faydalanamıyor.

Benim inancım artık devlet sağlık kuruluşlarının hiç olmazsa doğrudan doğruya Sağlık Bakanlığına bağlı tek bir elden idare edilmesi. Böylece var olan kadrolarla da iyi bir planlama ile kadroyu ve maliyeti artırmadan sağlık kuruluşlarının verimlerini artırmak mümkün olacaktır.

Bir örnek vermek gerekirse, ileri yahut gelişmiş ülkelerde bir hastanın ortalama üniversite hastanesinde yatma süresi 7-9 gün arasında iken, ülkemizde üniversite hastanelerinde 18 ile 22 gün arasında değişmektedir, bu doğrudan doğruya modem laboratuvar bilgilerinin toplanması için gereken süre veya sıraya girme nedeniyle kaybedilen zamandır. Bu da gösteriyor ki iyi bir organizasyon oturtulduğunda yatak sayısını ve personeli artırmadan bile hizmeti iki katına yakın artırmak mümkündür. Bu atılımları yapmadan birdenbire en son ilkeye doğru uzanmak pratik bir çözüm değildir.

Üzülerek kabul etmek lazım ki, kanuna son anda ilave edilen üniversiteler birdenbire sanki kanundaki geçen önemli madde haline geldi ve bir yıldır bütün tartışmalar üniversite hocaları bu kanuna girecek mi, girmeyecek mi şekline dönüştü. Bu biraz da üzüm mü yiyeceğiz, bağcıyı mı döveceğiz fıkrasını hatırlatıyor.

Görev yaptığım kuruluş bir üniversite kuruluşu olduğu için şunu da hatırlatmak da bir yarar görüyorum, üniversite hastaneleri yalnız sağlık hizmetleri veren kuruluşlar değildir. Bu kuruluşların ön planda tutmaları gereken şey eğitimdir. Toplumda en çok reaksiyon gösterilen mesele öğretim üyelerinin yeteri kadar sağlık hizmeti vermemeleri. Bu kimselerin de hastanelerde tam-gün sağlık hizmeti verir şekilde çalışmalarını toplum istemektedir. Ama hocalarımızın esas fonksiyonlarının eğitimcilik olduğunu düşünürsek pek az sağlık hizmeti verseler dahi, eğitimci olarak verecekleri derslerden ve yetiştirecekleri baş asistanlardan ve asistanlardan topluma dolaylı olarak büyük fayda sağlamaktadırlar. Bu kimselerin tam gün sağlık hizmeti vermiyorlar diye üniversitelerden yahut devlet kurumlarından uzaklaştırılmaları üniversitelerin o gelişimini muhakkak zedeleyecektir. Kişilerin hizmetine göre değerlendirilmesini sağlamak için üniversiteleri Milli Eğitim Bakanlığına veya Üniversite Yasasına bağlı olarak tutmakta yarar vardır. Ben üniversitelerin; Tam Gün Yasasının veya devlet hastanesinde aranan ölçülerle aynı eşgüdüm içinde tutularak sağlıklı bir noktaya varılabileceği konusunda kuşkular taşıyorum.

SONUÇ OLARAK

Bu noktalardan durumu şöyle özetlemek mümkün. Bugün için sağlık hizmetleri ülkemizde özlenen bir durumda değil, özellikle büyük bir organizasyona ve düzenlemeye muhtaç bir durumda. Bugüne gelinmesinde üniversite hocası olarak, hekim olarak, Sağlık Bakanlığı olarak hepimizin suçlu olduğunu kabul etmek gerekir.

Bu sorunların öncelik sırası saptandıktan sonra düzeltilmeye gayret edilmesi lazım. Ama şunu da kabul etme lazım ki, herhalde bütün bu eksikliklerin çözümü Tam Gün Yasasında yatmıyor. Ben yasanın sırası biraz şaşırılmış bir yasa olduğu ve maliyeti karşılığında getireceği yararın az olacağı fikrindeyim.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.