29 Haziran 1978
Sayın Bay Burhan Felek;
Milliyet Gazetesi
Cağaloğlu- İSTANBUL
Sayın Üstadım,
28 Haziran 1978 tarihli tam gün çalışma -sürekli çalışma- permanence yazınızı okuyunca “Oh! Çok şükür, yine ne varsa eski topraklarda var” dedim. Çünkü bir haftadır genç meslektaşlarımızın öğretim üyesi hekimleri, konunun derinliğini düşünmeden suçlayan (iyi niyetlerinden eminim) yazıları yanında tek mantıklı ve bilinçli yazı sizinkiydi. Tam gün çalışan ve yeni yasayla muhtemelen daha da yüksek maaş alacak bir öğretim üyesi olduğundan, bu konuda aşağıdaki endişe ve düşüncelerimin samimi olduğuna inanmanızı rica ederim.
Bu yazınızda sigortalar hastanelerinin tam gün çalışmalarına karsın yetersi yetersizliğine değinmişsiniz. Bir hekimin günde ortalama yüz hastaya hakkınla bakması mümkün değildir ki. Buna karşın üniversite hastanelerinde çoğu dalda hekim sayısı yeterlidir. Fakat her iki kuruluşun permanent- sürekli (aynı seviyede hizmeti verememesinin daha önemli bir sebebi vardır. O da bu günkü çağdaş tıbbın gerektirdiği teknik personelin eksikliğidir. Eşit sürekli hizmet verebilmek için röntgen ve biyokimya laboratuvarlarında üç vardiya çalışacak kadar personelin bulunması ve bu dallara daha çok asistan kadrosu sağlanması gerekir. Halen üç vardiya için yeterli hemşire bile yoktur. Bu güç bulunan sağlık personeline özel sağlık kuruluşlarına kaçmalarını önleyecek kadar maaş vermekte gerekir. Bu nedenlerle yatan bir hasta bile bazı tahliller için günlerce beklemekte ve boşuna yatak işgal etmektedir. Demek ki çeyrek gün çalışmasının bile çarkları teknik imkansızlıktan yavaş dönmektedir.
Bu imkanların temini için üniversite kadroları ve bütçesi yeterli olmadığından, ancak son yıllarda uygulanan döner sermaye sayesinde olumlu aşamalar başlamıştır. Sizin de örnek gösterdiğiniz İsviçre Hastaneleri gibi hastanede hasta bakan öğretim üyelerinin döner sermayeye katkı primi uygulanması sonucu (hiçbir yasa zorlaması olmadan) tam gün çalışan üniversite hocası oranı gün geçtikçe artmaktadır. Bu sistem halkımızdaki “en iyi muayenehanelerde bakılırım” yanlış düşüncesinin de değişmesine yardım etmektedir. Döner “sermayenin kaldırılması ile bu gelişim duraklayacak, istediği hekime muayene olamayacağı nedenle, hastalar tekrar özel muayenelere rağbet edeceklerdir. Bir çeşit teşvik primi olan katkı payı kaldırılınca sürekli hizmet için üstün gayret gösterenlerin de yavaşlaması tabiidir.
Bu yasa değişikliği üniversitede kısmen döner sermayeyle karşılanan maaşın tümünü maliyenin üstüne yüklemektedir. Nitekim, senato komisyonunda maliye temsilcisi bu noktaya dikkati çekmiştir. Böylece güvendiğimiz bir dalı kesmek durumundayız
Kaldı ki bugün bütün tıp fakültelerinde tam gün çalışmayan toplam hekim sayısı 350’yi geçmemektedir, ve sağlık sorununun en az olduğu büyük şehirlerdedir. Türkiye’nin bütün sağlık sorununun bu öğretim üyelerinin tam güne zorlanmasına bağlı imiş gibi gösterilmesi, sağlık bakanlığının kendi yetersizliğini örtmek gayretinden başka bir şey değildir.
Ayrıca sağlık komisyonunca teklif edilen yasada yokken çok az sayıda milletvekilinin bulunduğu bir oturumda alelacele eklenen üniversite maddesinin, bakanlıkça en önemli madde imişçesine benimsetmesini anlamak zordur.
Sayın büyüğüm, görüldüğü gibi üniversitelerin tam gün ve sabit maaşa zorlanmasının Türkiye’nin sağlık sorununa faydası hiç yoktur. Ama bu zorlama sonucu üniversiteden ayrılacak bazı üyelerinin yerini doldurmak özellikle eğitim açısından mümkün olmayacaktır. Bu kadar uzun bir mektupla zamanınızı aldığım için af diler, saygılarımın kabulünü rica ederim.
Prof. Dr. Uğur DERMAN
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
İç Hastalıkları Kürsüsü